Efsaneler

“İnsanoğlunun tarih sahnesinde göründüğü ilk devirlerden itibaren ayrı coğrafya, muhit veya kavimler arasında doğup gelişen; zamanla inanç, adet, anane ve merasimlerin teşekkülünde az çok rolü olan bir çeşit masallar vardır. Sözlü gelenekte yaşayan bu anonim masallara dilimizde Arapça:”Ustûre” (cem‘i esâtir); Farsça: “Fesâne, efsâne”; Yunanca: “Mitos, mit” kelimeleri ad olarak verilmiştir.

İlk devir insanları (bugün okumamış zümrelerde görüleceği üzere) tabiat hadiselerin sebeplerini bilemiyorlardı. İnsanın nereden gelip nereye gittiği, hayatla ölümün mahiyeti, yıldızların hareketi, denizin yükselmesi, yağmurun yağması, hayvan, bitki, toprak, orman, dağ, ateş, maden v.b. gibi hadise ve maddelerin teşekkül ve icadı onları hayret, korku, heyecan veya memnunluk içinde birtakım hayaller kurmaya yöneltti. Bu hayaller, insanın kendi ruhunu, hayatını eşyaya, tabiata aksettirmesinden ibaret olan düşünce tarzını doğurdu.”40

GELİNKAYA

Genç gızın biri günlerden birgün bi delüganliya vurulmuş. Emmē gel gör ki ?ızın babası bu işe heç razı değilmiş.

Gız durmîb çėyizini (sandık vs.) alîb sevdüüğü ōlanın oldū ķöye dōru yola çihmis. Gizin babasi bu olîb bitene ēle çoh sinirlenmis ki, en sonunda evin gapisina dōru yönelerek ellerini açîb gizina beddua ėtmiş.

Tam bu sıralarda İbiş’in Odasî’nan Guzgaya dērmeninin ortasında olan gelin, atının üsdünde sandūyla beraber daş olmuş. (7-50)

Yinne aynı efsane hakkında başka bir rivayet şöyledir:

Gız bulundū ķöyün mezarlīnda mübarek bi zatın üsdüne belvėdermiş. Sōna ?ız gelin olîb da göçîken, o mübāre ėtdüü hareketden dolayı daş kesilmiş. Bėlece “Gelin?aya” oluşmuş.